6 Eylül 2010 Pazartesi

DERS ALINACAK ÖYKÜLER - 8 -

MİNİK FARENİN HİKAYESİ


Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine: "içinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.

- "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı. Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı: - "Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi. Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve,

- "Evde bir fare kapanı var!, evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı. koyun anlayışla karşıladı ama, - "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve , - "Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!" dedi. inek ; -"Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi. Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı. O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi, yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir, çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler.Onlara ikram etmek için çiftçi koyunu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi.
Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım. Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer alıyoruz.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

CUMHURİYET TARİHİNDE SİYASİ KRİZLER



Türkiye , Cumhuriyet tarihi boyunca siyasi anlaşmazlıklar ülkenin içinde bulunduğu ekonomik dar boğazdan çıkmasını daha da zorlaştırmış yada ekonomik dar boğaza sürüklemiştir.Baktığımızda çoğunun incir çekirdeğini doldurmayacak durumlardan çıktığını görüyoruz ve bu siyasi tartışmaların piyasalarda olumsuz etkileri büyük olmuştur. Günümüzde ülke içindeki siyasi krizlere piyasalar duyarsız kalmaktadır, doğrusuda budur. Burada küreselleşmenin rolü büyük görünüyor .

Cumhuriyet tarihindeki ilk siyasi kriz: Cumhurbaşkanı Atatürk ile Başbakan İsmet İnönü arasında olmuştur. Atatürk İnönü’nün uyguladığı devletçilik siyasetinin başarılı olacağından kuşkuluydu. 17 eylül 1937 de Çankaya Köşkündeki akşam yemeği sırasında bakanların önünde sert bir şekilde tartıştılar ve Atatürk İnönü’nün istifasını istedi. 21 eylül de İnönü izin aldı ve yerine Calal Bayar vekalaten getirildi. Krizin sonucunda 25 Ekimde İnönü istif a etti.

Atama Krizi:Atama krizi 6. Cumhur başkanı Fahri Korutürk ile dönemin başbakanı Demirel arasında yaşanmıştır. K.K.K’lığı için iki aday vardı Orgeneral Adnan Ersöz ve Orgeneral Ali Fethi Esener. Seçilecek K.K.Komutanı bir süre sonra genel kurmay başkanlığına yükselecekti. Silahlı Kuvvetler'in tercihi Ersöz'dü. Demirel ‘in adayı Ali Fethi esener di. Esenerin kara kuvvetleri komutanlığı için bakanlar kurulu kararanamesi hazırlandı. Adalet Partisi'nin Savunma Bakanı Sadettin Bilgiç, kararnameyi alıp İstanbul'a gitti. Cumhurbaşkanı'na, kararnameyi onaylamazsa hükümetin istifa edeceğini söyledi.

Korutürk cevap olarak; “ Ben de istifa ederim, Cumhurbaşkanlığı bunalımı olur. “Dedi.Ersöz'de ısrar eden Korutürk, Esener'in atanmasına ilişkin kararnameyi imzalamadı. Bu inatlaşma 30 Ağustos tarihine kadar sürünce, hem Ersöz hem de Esener, görev süreleri dolduğu için emekliye ayrıldı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na Ege Ordu Komutanı Orgeneral Kenan Evren atandı.
AKBULUT ve ÖZAL’ın küçük krizleri:Özal çankayaya çıktığında başbakan olan Yıldırım Akbulut ile kriz boyutlarına ulaşmasada sert düştükleri oldu. Özellikle Körfez savaşı ve Zonguldak maden işcileri grevi sırasında ters düştüler.
Özal ANAP lı milletvekilleri ile yaptığı bir toplantıda Akbulut için savaş konusunda çekimser kaldığından dolayı”bacakları titriyor” diye eleştirmiştir.
Akbulut, Başbakanlığı döneminde Özal'ın bazı kararnameleri imzalamadığını, ancak kendisinin bunları kamuoyuna yansıtmadığını da söyledi.
ÖZAL- DEMİREL GERGİNLİKLERİ: Özal’ın köşke çıkması ve Demirel ‘in muhtemel başbakan olması ile ilgili konuşmalar sırasında dahi gerginlik had safhadaydı ve krizlerin daha da hızlandığı bir döneme başlamış olduk.
İlk olarak Ozal rest çekti: ‘‘Seçimi kazanır da Çankaya'ya çıkmazsa Meclis'i feshedip 45 gün içinde yeniden seçime giderim.’’
Demirel’den Köşk'e aynı gün karşılık geldi: ‘‘Ben Çankaya'ya çıkmam, Çankaya aşağı iner. Özal'dan görev almam.’’
Bu inatlaşmalar Özal’ın cumhur başkanlığının yasal olmadığı iddalarına kadar vardırıldı.Demirel seçimden 1. Parti olarak çıktı. Köşke çıkmam diyen Demirel”‘Keşke hislerimle hareket edecek serbestiye sahip olsaydım. Köşk'e çıkmam formalite. Bize görevi millet verdi.’’ Dedi ve köşke çıktı.
Özal görüştüğü ANAP milletvekillerine, ‘‘Çok fazla güce sahipsiniz. Bunu iyi kullanın. Biraz daha bastırın’’
Özal'ın bu görüşmelerde ‘‘Bakanları düşürün’’ talimatı vermesi krizi daha da doruğa çıkardı. Ardından bakanları Köşk'e çağıran Özal'a sinirlenen Demirel sert çıktı‘‘Çankaya'ya gideni görevden alırım.’’ Bu restleşmenin ardından hiçbir bakan Köşk'e çıkmadı.
Özal birçok kararnameyi imzalamadı ve bir çoğunuda geri çevirdi. Bu durum karşısında Demirel “ben Çankayanın memuru değilim ve olmam diyerek konuştu ve İnönü’de onu destekledi. Özal Cumhurbaşkanı değil de başkanlık dönemindeymiş gibi hareket ediyordu.
1992 yılında koalisyon ortakları Özalın KHK ve Bakanlar kurulu karalarını değiştirmek için yasa hazırlığına gittiler. Özal kararnameyi onaylamadı ve kriz dahada arttı. Koalisyon ortakları yeni yıl resepsiyonuna katılmadı.
Demirel mektup yazarak kararnameyi neden imzalamadığını sordu. Özal mektubu geri gönderdi.Demirel sert bir üslupla yanıt verdi”iadeli tahhütlü geri gider”
Özal ve demirelin çatışmaları hat safhaya ulaştı öyleki Özal Demirel’i kendisini ”gaflet ve delalet içinde bulunmakla suçlaması üzerine 13m ilyon TL manevi tazminat davası açtı ve tarihte bir ilke imza atarak Başbakana tazminat davası açıp mahkum ettiren ilk cumhurbaşkan olarak geçti.
Kavgaları dış politika sorunlarında da devam ediyordu Nahcivan ile ilglili özal ve muhalefet liderleri müdahalede bulunmayı savunurken Demirel sert bir tepki ile ”istiyorlarsa gidip savaşsınlar tutan yok “dedi.
Hükümet bu tartışmaların arasında atamalarda Özal'ı devre dışı bırakan tasarıyı Meclis'ten geçirdikten ve Bakanlar Kurulu kararnamelerinde Özal'ın imza yetkisini kaldıran bir yasa hazırlığına başladı. Özal da hükümet ile restleşmesini son ana kadar hiç bırakmadı ve ölümünden yaklaşık 1.5 ay öncesinde Başbakanlığa giderek Demirel hükümeti'nin Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti.
ERKEK OLSAYDIN SENİ CAMDAN ATARDIM : 1995 yılında “savaşta bile böyle enflasyon olmadı” diyen Demirel hükümeti eleştirmeye başladı.
Cumhurbaşkanı'nın seçimleri yenileme yetkisi istemesinin ardından hükümetin bozulması halinde Demirel'in Başbakanlık için yeniden Çiller'i görevlendirip görevlendirmeyeceği tartışmaları artmaya başladığı anda Çiller’in yakın bir kurmayı “Bunu Evren bile yapmadı Demirel de yapamaz”derken Demirel kendileri için yapılan baba kız yakıştırmalarına da gönderme yaparak”İktidar kavgası ne baba tanır ne oğul”demiştir.
Bir süreliğine yatışan ortamı Demirel “Çiller, hükümetin altında kaldı” diyerek tekrar alevlendirmiştir.
Cumhurbaşkanı Demirel ve Cindoruk’u kastederek ‘‘Eski kapılar kapandı, Allahtan başka kimseye diyet borcum yok’’ dedi.
Çiller ve RP genel başkanı Erbakan’ın yeraldığı Refahyol ile Demirel ve askerler hiç anlaşamadı.
Askerlerin Mart 1997'de hükümetten yapılmasını istediği 20 maddelik liste MGK'da yumuşatılarak kabul edildi. Ancak Erbakan bu kararları imzalamamak için beş gün direndi.
Hükümet krizi haziran ayına kadar devam etti ve sonucunda Çiller ile Erbakan Başbakanlığı değişmek konusunda karara vardılar. Ancak Demirel Çiller’e” Anayasa'da başbakanlığın devri tanımının ve işleminin mevcut olmadığını söyledi.’’
54. hükümetin istifası ile Erbakan görevi Çillere vermesini istedi.Demirel’in yanıtı sert oldu‘‘Bana hükümet empoze edemezsiniz’’
Çiller Demirel ile görevin kendisine verilmesini konusunda ısrarcı konuşmalar yaptı ve Demirel “seçim yasasında değişiklik yapamam” diyerek cevapladı. Çiller ısrarla görevi bana vereceğinizi açıklayın diyordu. Ortam iyice gerilmeye başladı anda Çiller’in ağzından görevin kendisine verilmemesi durumunda, Demirel’in cumhurbaşkanlığı sürecini tartışmaya açtıracaklarını belirten sözcükler döküldü.Demirel bunu tehdit olarak algıladı ve bakın Tansu Hanım eğer erkek olsaydın, seni şu camdan dışarı atardım. Şimdi dışarı çık “diyerek son noktayı koydu.
Demirel görevi Çillere vermedi ve Ankara Refahsız bir hükümet için çalışmalara başlandı ve Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında DSP ve DTP'den oluşan Anasol-D hükümeti kuruldu
ELDEN KAYAN ANAYASA KİTAPÇIĞI VE “NANÖR KEDİ” : 19 şubat 2001 tarihinde MGK toplantısında Sezer, Anayasa'yı havaya kaldırarak “Denetimin denetimi bal gibi olur. İşte Anayasa, Anayasayı bilmiyorsunuz' diyerek elinde tuttuğu Anayasa'yı Ecevit'e bakarak, masaya doğru fırlattı. Bu tavır üzerine önce Ecevit, sonra da Yılmaz toplantıyı terk ettiler. Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan Anayasa'yı aldı ve Sezer'in bulunduğu yöne doğru aynı yöntemle fırlattı. Özkan'ın salondan çıkarken söylediği "nankör kedi" sözü siyaset tarihine geçti. Tarihe geçen sadece “Nankör kedi” sözü değil Anayasa kitapçığı fırlatma krizi de tarihte yerini alırken IMF raporlarında dahi bu ad ile yer aldı. Kitap fırlatmaya maal edilen çok ciddi bir ekonomik kriz tarihte kara çarşamba olarak yerini alan 21 şubat ta piyasaların altüst olması ile kendini gösterdi 2001 krizi , Anayasa kitapçığı krizi, Ecevit krizi ne derseniz deyin sonuçları ağır olan bir kriz yaşandı.
AKP DÖNEMİ KRİZLERİ
2002Yasaklı genel başkanın seçilememesi; AKP iktidarının ilk krizi genel başkanlarının yasaklı olması nedeni ile seçilememesi olmuştur. Anayasa maddesi değiştirildi ancak Sezer ilk önce yasayı “kişiye özel” diyerek veto etti ancak sonra kabul etti . Yasadaki değişiklik ve Siirtte yapılan seçimlerin iptal edilmesiyle bu kriz aşılmıştır.
2007 Cumhurbaşkanı krizi :Erdoğan Sezerin görev süresinin dolması üzerine “Adayımız kardeşim Abdullah Gül’dür” demesi ile ikinci kriz başladı. Yargıtay başsavcısı (şimdinin Ergenekon sanıkları arasında)Anayasaya göre Cumhurbaşkanı seçme sayısı 367 dir dedi. Oylamaya Erkan Mumcu ,DYP ve CHP’ nin katılmaması ile çoğunluk sağlanamadı. 357 oyla yapılan seçimleri CHP Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı. 27 Nisan tarihinde 'muhtıra' verildi. Anayasa Mahkemesi, 3 gün sonra, 367 gerekçesiyle mecliste yapılan oylamayı iptal etti. 22 Temmuz tarihinde seçim yapılması kararı alındı.Seçim sonrası AKP %47 oy alarak mecliste %60 çoğunluğa sahip oldu ve MHP’ nin desteğiyle Gül’ün Köşke çıkmasını sağladı.
Kapatma davası: Yargıtay Cumhuriyet baş savcısı Abdurrahman Yalçınkaya 15 Mart 2008 tarihinde 'laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğu' gerekçesiyle AKP hakkında kapatma davası açarak, Gül ve Erdoğan da dahil 71 AKP'li için siyasi yasak istedi. Anayasa Mahkemesi 4 ay sonra, 30 Temmuz 2008 tarihinde AKP hakkındaki kararını verdi. AKP'nin 'laikliğe aykırı fiillerin odağı' olduğunu belirtmesine rağmen sadece Hazine'den verilen yardımın bir miktarının kesilmesi kararını verdi.
Türban,Katsayı, yargı,darbe iddiaları : Türban AKP hükümetinin üzerinde ısrarla durduğu ve gündemi çok meşgul eden bir konu türban konusunda İstediği düzenleme 6 haziran 2008 de iptal edildi.İmam Hatiplerin önünü açtığı belirtilen YÖK'ün üniversite girişlerindeki katsayı düzenlemesi ise Aralık 2009, ocak ve şubat aylarında 3 kez Danıştay tarafından iptal edildi. Konu henüz çözülmüş değil. Erzincan Cumhuriyet Savcısı'nın gözaltına alınıp tutuklanması ve HSYK' nin Erzurum savcılarını görevden alması, yargıda yetki krizine neden oldu.Eski ordu mensuplarına yapılan operasyon ile bu kez hükümet ve ordu arasında kriz yaşandı.
Belgin.ugrayan@gmail.com

13 Nisan 2010 Salı

Cumhuriyet tarihine damgasını vuran ekonomik krizler

Cumhuriyet tarihine damgasını vuran krizler
1929 KRİZİ-İLK KRİZ Dünya da büyük buhran olarak tarihte yerini aldı. Cumhuriyetin de ilk krizi olarak.
1948 KRİZİ İkinci dünya savaşının başlaması ile tetiklendi. Türkiye devalüasyonla ilk bu krizde tanıştı.
1954 KRİZİ 1950-54 yıllarında dış sermayeye açılma ve serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi başladı. Kore Savaşı nedeniyle dünya piyasasında hammadde fiyatları çok primlendi. Kredili ithalat uygulamasına geçildi Dış borç yükü ve kamu açıkları arttı.
1958 KRİZİ Dışarıdan sermaye ithaline ayarlanmış serbestleşme programı 1958 krizini hazırladı. Ağustos ayında Türkiye IMF ile bir istikrar programı uygulamayı kabul etti. Devalüasyona gidildi. Dış ticaret açığı büyüdü.Türkiye 1959 yılında hayat pahalılığında Brezilya’dan sonra dünya ikincisi idi.
1969 KRİZİ 1969’da Türkiye hafif bir krizle sarsıldı. IMF programı yürürlüğe kondu. Türk parası devalüe edildi. 1971’de darbe yapıldı.
1974 BİRİNCİ PETROL KRİZİ 1974 yılında petrol fiyatlarının patlayarak 4 katına çıkması Türkiye ekonomisini olumsuz etkiledi. Aynı yıl Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte batılı ülkelerin üstü örtülü ekonomik ambargosu başladı. Bütün dünya petrol tasarrufuna yönelirken Türkiye petrole sübvansiyon vererek tüketimi patlattı. Dış ticaret açığı korkunç şekilde artış gösterdi. 769 milyon dolardan önce 2.3 milyar dolara fırladı. Türkiye o yıl 303 milyon dolarla rekor bir bütçe açığı verdi. Turizm ve işçi gelirleri düştü. İstihdam sorunu büyüdü. Türkiye yeni bir darboğazın eşiğine geldi.
1978 KRİZİ Dönemin hükümetleri düşük faizli kredileri hiç ödenmeyecekmiş gibi alıp kullandılar. Önemli miktarlarını da har vurup harman savurdular. 1970 yılında 1.8 milyar dolar olan borcumuz , 1977 yılında 10 milyar dolara çıktı. 1978 yılında kısa vadeli borçların toplam borç içindeki payı yüzde 52’ye ulaştı. 1978’de kriz patladı.
1979-1980 İKİNCİ PETROL KRİZİ OPEC üyeleri petrol fiyatını 1979 ve 1980’de ikinci kez yüzde 150 oranında artırdı. Bu şok Türkiye’yi yoğun ekonomik kriz yaşarken yakaladı. İşsizlik oranı yüzde 20’lere yaklaştı. Enflasyon yüzde 63.9’a yükseldi. 1979-1980 petrol krizi, halkı 1974 petrol krizinden daha fazla etkiledi. Pek çok temel tüketim maddesi karaborsaya düştü. Benzin, tüp, ampul bulunamıyordu. Hükümet enflasyonu kontrol altına almak, dış kaynak açığını kapatmak ve ekonomiyi yeniden işler hale getirmek için ünlü “24 Ocak kararları”nı yürürlüğe koydu. 24 Ocak kararlarıyla birlikte TL % 48,6 oranında devalüe edildi.
1986 KRİZİ Darbenin ardından 24 Ocak kararları yürürlüğe kondu. Alınan tedbirler sonucunda 1978’de 2.3 milyar dolar olan ihracat 1983’te 5.7 milyar dolara çıktı. Anılan yıl dış ticaret açığı 3.6 milyar dolar, bütçe açığı ise 2.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bütçe açığının ulaştığı rakam, bir önceki yıla göre yüzde 150 artışı işaret ediyordu. 1986 yılında kamu harcamalarının artması nedeniyle ekonomik dengesizlik yaşandı ve devalüasyon yapıldı.
1988-1989 KRİZİ Kamu açıklarındaki artış ve mali piyasalardaki dalgalanma sonucunda faizler yükseldi. Döviz rezervi azaldı. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık serbest piyasa ekonomilerinden biri oldu. Kısa vadeli borçlar, toplam borçların yüzde 19’unu buldu. Ticari bankaların döviz açığı büyüdü. Stagflasyon sürecine girildi. Türkiye yeniden krize girdi. Türkiye’de 1991, 1994 ve 1999 yıllarında üst üste krizler yaşadı. 1994 ve 2001 krizleri karakteristik olarak diğerlerinden farklıydı. Krizler bankacılık sektörünü vurdu ve çok sayıda bankanın faaliyetleri durduruldu.
1991 FİNANSAL KRİZİ 1991 krizini Körfez krizi tetikledi. . Büyüme hızı yüzde 0.3’e düştü. Kriz etkisini bir yıl gösterdi.
1994 FİNANSAL KRİZİ Kısa süreli ama çok şiddetli oldu. Kriz 1993 sonlarında başlayıp 1994’te patladı. İçeride zaten üstüste iki yıldır sürmekte olan temel dengesizliklerin üzerine Avrupa para piyasasındaki kargaşanın eklenmesi krizi tetikledi. Cari açık da 1 milyar dolardan 6.4 milyar dolara fırladı. Dış borç stoku 12 milyar dolar artış gösterdi. Kısa vadeli borçlar 18.5 milyar dolara fırlayarak tarihi bir rekor kırdı. 1994 tam bir felaket yılı oldu. Toplam net sermaye çıkışı 4.2 milyar dolara vardı. Faiz hadleri Hazine bonolarında yüzde 400’ü aşarken TEFE yüzde 121, TÜFE yüzde 106’e yani üç haneli rakamlara sıçradı. GSMH’da yüzde 6’ya varan daralma olurken işsizlik yüzde 20’ye vurdu. Krizde yarım milyon kişi işinden atıldı..
1998-99 KRİZİ 1998’de Asya-Rusya krizi, Türkiye’yi, enflasyonu düşürmek amacıyla harcamaları kıstığı ve istikrar programı uyguladığı sırada yakaladı. Krizi tetikleyen unsur, 6 milyar doları aşan sıcak para çıkışı oldu. Faizi yüksek, vadesi kısa borç birikimi 1999 sonunda Hazine’yi iç borçları artık döndüremediği noktaya sürükledi. Aralık 1999’da hükümet IMF ile stand-by anlaşması imzaladı.
2001 KRİZİ (BÜYÜK ÇÖKÜŞ) Stand-by anlaşmasının ardından 2000 yılında devreye giren istikrar programı büyük çöküşün baş sorumlusuydu. Türkiye döviz kurunun çapaya bağlanmasıyla çıkmaz sokağa girdi. Cari işlemler açığı giderek büyüdü ve yıl sonunda 9.8 milyar dolara çıkarak tarihi bir rekor kırdı. Dolar çapası nedeniyle toplam kısa vadeli borçlar 28.9 milyar dolara, toplam dış borç stoku 114.3 milyar dolara çıktı. Yabancı bankalar vadesi gelmemiş kredilerini geri çekmeye başlayınca gecelik faizler göklere tırmandı ve Türkiye tarihine “Kara Çarşamba” olarak geçen 22 Kasım 2000’de para krizi patladı. 13 banka ve çok sayıda aracı kurum battı. Kasım kriziyle artan faizler ve ödeme güçlüğünee düşen bankaların vadesi dolmayan kredileri geri çağırması, iç pazarın daha da daralması bunda büyük rol oynadı. 19 Şubat’ta Çankaya Köşkü’nde yaşanan Anayasa kitapçığı tartışması krizi patlattı.
2009 küresel kriz ABD’de kredi kriziyle başlayan sorun finans piyasalarına yansıyınca dalganın boyu da arttı. ABD’de birçok banka tarihe karıştı, bazı bankacılık modelleri rafa kalktı. Temel olarak krizin nedenlerini şöyle sıralayabiliriz. Mortgage kredilerinin yapısının bozulması, faiz yapısının uyumsuzlaşması, konut fiyatlarındaki balon artışlar, menkul kıymetlerin fonlanmasında yaşanan sıkışıklık, kredi türev piyasalarının genişlemesi ve kredi derecelendirme sürecindeki sorunlar. Türkiye içinde durum kısaca iç ve dış piyasalarda yaşanan durgunluk, temel mal fiyatlarında yaşanan gerilemeler, uluslararası finans sistemindeki daralmalar, reel sektörü ciddi anlamda olumsuz etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir.
Cumhuriyet tarihimizde şöyle bir baktığınızda gördüğünüz üzere krizlerden başımızı kaldırmadan oh demeden bir yaşam geçmiş. Acaba kriz olmadan yada geçmiş krizin bıraktığı izleri temizlemeden refah içinde yaşamak nasıl olurdu ?
Hani şu dört tarafı denizlerle çevrili bitmez tükenmez yer altı yer üstü zenginlikleri ile dolu cennet Türkiye’mizin bu tanımı sadece yazılarda değil de gerçek olsaydı bu ülkenin vatandaşları bu zenginlik ve güzellikleri doyasıya yaşayabilseydi ne kadar doyumsuz olurdu değilmi?
Bir sonraki sayımızda siyasi krizleri ve ekonomik krizlerle birlikte artı ve eksi etkilerine göz gezdireceğiz.

GÜNDEMDE NE VAR???

GÜNDEMDE NE VAR???
Türkiye’nin tek bir gündemi var o da İŞSİZLİK. Ancak gündemde olmayan tek bir konu var o da İŞSİZLİK!!!!
02.03.2010 Devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK 2009 yılı işsizlik rakamını açıkladı. Son 10 yılın en çarpıcı rakamları açıklandı. 2000 yılında Türkiye’de işsizlik rakamı %6,5’tu ve bu rakam çok ciddi sonuçları olan 2001 mali krizinin sonrasında %10,3 olarak açıklanmıştı.
Şu an içinde bulunduğumuz ve ülkemizi teğet geçen küresel krizde ise ulaşılan işsizlik rakamı oranı %14 olmuştur. 2008 yılında % 11 olan oran %3 artış göstererek %14’e yükselmiştir. Başka bir deyişle Türkiye’de işsiz sayısı 860.000 kişi artış göstererek 3.471.000 kişiye ulaşmıştır.
Genç nüfusta işsizlik oranı %25,3 olarak açıklandı, geçen yıl bu oran %20,5 seviyesindeydi.
Bunlar resmi rakamlar resmi olmayan rakamlara göre işsizlik rakamını tahmin etmek dahi istemiyorum. Zira hepiniz çevrenizdeki işsiz sayısına şöyle bir bakarak tahminde bulunabilirsiniz.
Peki bu rekor rakamlar sonucunda şöyle bir baktım ne yapılıyor diye HİÇ……
Konuşulmaya değmeyen bir konu!!!! Acaba sebebi teğet geçen ekonomik kriz olabilir mi?
Peki bu sonuçlar teğet geçmenin göstergesi mi oluyor?
Şubat ayında Türk-iş in yaptığı araştırmada Türkiye’nin açlık sınırı 843 TL yoksulluk sınırı 2.746 olarak belirlendi.
Türkiye’de asgari ücret net 576,57 TL, ortalama emekli maaşı 750 TL. Şimdi Türkiye’nin % 14 işsizlik oranı ile birlikte çalışan ve emeklinin aldığı ücreti , yoksulluk ve açlık sınırı rakamları ile karşılaştırıyorum bu ülkede en önemli gündem ne olmalı diye soruyorum kendime ve herkese.
Lütfen artık uyanalım gerçeklere bakalım. Sosyal devlet olmanın en birinci ayağına halkımızın sosyal güvencesine şöyle bir göz atalım neler oluyor diye…
Tarım öldü, sanayi can çekişiyor, her zaman gurur duyduğumuz genç nüfusumuz her geçen gün artıyor ancak çok ciddi bir işsizlik oranı ile birlikte.
Ekonomideki durgunluk devam ettikçe işsizlik sorunu her geçen gün artarak devam edecek. İvedilikle istihdam artıracak, işsizliğin hızını kesecek politikalar üretilmeli. Bu sorun çığ gibi büyüyor ve halkın üzerindeki psikolojik etkisi ayrıca incelenmesi gereken bir durum.

22 Şubat 2010 Pazartesi

ANADOLUDAN HİKAYELER...(1)


Anadoluda efsane olmuş hikayeleri araştırıyordum hepsini toparlayamammı blogumda diye düşündüm ve çok sevdiğim Tahir ile Zühre den başlıyorum...

TAHİR İLE ZÜHRE
Ayridir dünyamizin zamanlari
Her zamanda gelir geçer bu yoldan
Iyi kötü her çesit yolcu
Bu her gün kendimizi daha anladigimiz
Denizinde tek damla oldugumuz
Bu uzun yolculugu
Adam vardir çöllerden çöllere geçirir
Adam vardir su basinda gölgelerde
Dag doruklarinda yüceltir dinlendirir
Ona yeni sevinçler katar her adimda
Adam vardir yoktan kurar güzeli
Adam vardir güzeli yok eder
Dostlar açik söyleyelim söyleyecegimizi
Adam vardir ardinda is birakir
Adam vardir ardinda iz birakir
Birincilere söyleyecek sözümüz yok
Varolsun ikinciler
Anlatacagimiz masal söyle anlatilir
Çok eski zamanlarda bir ülkede
Bütün padisahlar gibi dingin mutlu
Bütün padisahlar gibi rahat ve umutlu
Yüceligi kendinden
Bir yüce Padisah varmis
Hiçbir seyi eksik degilmis dünyada
Sultan gözünün içine bakarmis
Halk desen kul köleymis ugrunda
Isteyebilecegi her seyi elinin altinda
Yok diye bir söz ömründe duymamis
Ama yok diyebilmeyi ögrenmis daha sonra
Padisah'in da Vezir in de çocugu olmuyormus
Çocuk bir yagmurdur ana-baba tarlasina
Onlarinkine damlasi düsmemis
Çorak topraklar gibi kalmislar
Duru ve yakici bir yaz ortasinda
Kendini uyuyan bir çöl gibi
Su yüzü görmeyen gökler gibi
Masallarda yüceden çikagelir
Her aradigimiz bizim
Bakarsin bir su basinda bir çali dibinde
Yillardir umdugun dogmus sana
Sana bütün duyarligiyla bütün sevinciyle
Bir gün sehre her dokundugu hastaliga
Saglik getiren bir hekim gelmis uzaklardan
Yerlesmis bir yikik kulübeye
Bir bilgenin gücüne uygun olan
Kisa zamanda duyurmus adini
Bir sabah vakti ona Padisah'in selamini getirmisler
Padisah seni saraya çagiriyor demisler
Hekim demis ki -ben de kendi isimde padisahim
Isterse gelsin derdini anlayalim
Padisah Vezir'ini alip biraz sonra
Usta hekimin kulübesine gelmis
Yesil bir sudan ikisi de birer yudum içmisler
Aradan aylar geçmis
Iyi haber yayilmis baskente
Padisah'in bir kizi olmus
Gözleri hiç durulmamis denizleri andiran
Vezir'in bir oglu olmus
Bakisi gökte yüzen umut dolu bir zaman
Kiza Zühre demisler oglana Tahir
Yanyana getirilmezse aglarmis ikisi de
Yanyana getirilirse gülermis gözleri
Bir araya gelmezlerse yeri gögü yikarlarmis
Bir arada oldular mi sonsuzmus sevinçleri

Bari demis Padisah ve Vezir
Bunlar birbirine öz kardes olsun
Ayni yere tasinsin besikleri
Bunlar birbirini kardes bilsinler
Biri padisah ogludur bundan sonra
Biri padisah kizi

Çocuklar büyüyünce birbirlerine kardes demisler ama
Yüreklerine düsen atesten çikan isiklar sarinca yüreklerini
Ikisi de birbirine vurulmus

Ikisi de gizlemis sevgisini
Yasak bir sevgiyi büyütmemek için
Çöle susan sular gibi susmuslar ;
Kurutabilmek için bütün denizlerini
Yalnizliga gömülüp beklemisler
Yüce dagin tepesinde kimsesiz bir göl gibi
Ama gözlerinde esen rüzgârlar
Bir ülkeden bir ülkeye selam ***ürür gibi
Anlatirmis birinden birine ki
Bir su deniz olmak istedi miydi
Karsisina durani bogar geçer
Tahir de Zühre de bos yere
Yüreklerini zincire vurmuslar
Yasayan bir sevinci kim tutup zindana atabilir
Büyüyen bir tutkuyu kim eritebilir karanlik yoklukta
Kim Tahir'e Zühre'siz olmayi
Kim Zühre'ye Tahir'siz olmayi ögretebilir
Iyi iyiye zorunludur kötü kötüye
Güzel güzele zorunludur sevinçli sevinçliye
Yüce olan yücelerde yücelesmeyi arar
Hiçbir sey hiçbir seyin pesindedir
Yok olan yok olanla çogalir onurlanir
Var olan var olanla
Bir Tahir bir Zühre'ye
Bir Zühre bir Tahir'e varolacak her zaman

Bir gün sarayin bahçesindeki çinarin
Altinda Zühre Tahir'e demis ki
Bir yüce çaglayandir yüregimde
Bana esen rüzgârlarini nasil yok bileyim
Bir tutkudur çözülür karlardan sulara
Yoklugunun karanliginda varolabilir miyim
Günler geçer uzar zaman umut gibi
Nerede düs görsem susmuslugun görünür
Sensiz bir aksamda kervan gibi konaklasam
Bu benim sensizligimde kesiksiz ölümümdür
Ne senin yüreginde bir rüzgâr kalmali
Benim agaçlarimi sarsmadan geçen
Ne benim yüregimde denizler olmali
Mavisi senin kiyilarini süslemeyen
Ne benim disimda sen
Bir umut tasimalisin gecelerden gündüzlere
Ne ben kapimi açmaliyim
Senin beni çagirmadigin seslere
Bir yüce çaglayandir yüregimde
Seninle kardes olmayi ister miyim
Kim tutabilir beni sana kosmaya
Korkulari öfkeleri yasalari dinler miyim
Aldi Tahir
Ben senin varliginin yarisiyim
Sen benim varligimin yarisisin
Ben Padisah'in ogluyum
Sen o Padisah'in kizisin
Sensiz olmak dünyayi bosluk gibi
Araliksiz bir aciyla geçmektir
Sensiz olmak yokluga karismaktir
Sönmüs bir günes gibi
Ellerim dokunsa ellerine
Yüregimde dünyalar degisir
Her baktigin karakis yaza döner
Her dokundugun çirkin güzellesir
Bir duvardir gerilmis aramiza
Seni bana ulastirmayacak
Ben ne kadar sensiz olamasam da
O duvar bizi yakinlastirmayacak
Ben belki uzun uzun yanip
Küllerimi sana verecegim
Ey sen benim yüregim benim vazgeçilmezim
Ayrilikta yaratildik ne diyeyim
(Dünyada tam dört çesit insan vardir
Birincisi kendi kendinin efendisi olmak ister
Ikincisi baskasinin efendisi olmak ister
Üçüncüsü kendi kendinin kölesi olmak ister
Dördüncüsü baskasinin kölesi olmak ister
Kendi kendinin efendisi olan
Baskasinin efendisi olmak istemez
Baskasinin efendisi olmak isteyen
Kendinin efendisi olmak istemez
Kendi kendinin kölesi olanla
Baskasinin kölesi olan çok benzer birbirine
Kendi kendinin kölesi olan neyse ne
Baskasinin kölesi olmak isteyen
Insanin da ******in da en kötüsüdür)
Iste böyle bir köle
Padisah'in kölesi
Tilkiden kurnazligini çalmis
Maymundan oyunculugunu asirmis
*****ten kuyruk sallamayi ögrenmis
Kediden yaltaklanmayi
Yilandan soguklugu çekip almis
Kargadan les yemeyi kaldirmis
Sinekten pis olmayi
Iste böyle bir köle
Padisah'in kölesi
Kötünün kötüsü bir köle
Bir gün Tahir'le Zühre'ye demis ki
Siz kardes degilsiniz
Besikten beri birbirinizi sevdiniz
Sizi yan yana koydular
Size kardes dediler
Yoksa sen Zühre Padisah'in kizisin
Sen de Tahir Vezir'in oglusun
Sevin birbirinizi
Benden ögrendiginizi söylemeyin kimseye
Aldi Tahir
Bir sevinçtir günes gözlerine
Gözlerimi kirpmadan bakabilmek
Bilerek sevinerek yüregimi
Senin yüregin gibi duyabilmek
Bir gün uzantisidir saçindan
Çocuklarin sevindigi baharlara
Hiçbir korku gögünde uçmayan
Bir rüzgârsin deli uçurtmalara
Gözlerinden gemiler gelir geçer
Bir aksamüstü varir Hindistan'a
Hiçbir bilinmezlige ugramayan
Bir denizde gidisler sunar sana
Bir mavisin her kanatla geçilmeyen
Bir bulutsun yagmayan her tarlaya
Bir sevinçsin konmazsin yalnizliga
Her kalakalmisliga sigmayan umutsun
Yenisin her yürüdügün sokakla
Bütün dinmezliklere bir yokussun
Iliksin yagmurlusun beyaz bir karakissin
Yoklugunda yanan her Afrika'ya
Aldi Zühre
Önce büyük bir korkuydum yaninda
Yoklugunu alin yazim bilirdim
Bir kopmus yaprak gibi düserdi
Sana uzanmak isteyince elim
Simdi eski bir maviyim kaninda
Göklerden biçilip getirildim
Sari sonsuzluklardim bugdaylarda
Sonra umutlarini yurt edindim
Yikandi savaslarda yazilan bütün kanlar
Yesilini gözlerinden alan gür denizlerle
Yalnizliklar inançlara degisildi
Süsledin topladigin çiçeklerle
Seni hiçbir çag yok edemeyecek
Sen topraga zorunlu tohumsun
Sen bütün dokunuslarimda duydugum
Yagmursun diriliksin eksiksiz umdugumsun
Ben sana hiç diyemem ki - kirildim
Sedef sapli bir biçaktim kinimda
Önce yoktun mahpuslugu yasadim
Simdi varsin özgürünüm yaninda
Gene aldi Zühre
Ben bir uyku degilim uyandir
Ilk sabah beyazligi gibi yanina al
Senden baska hiçbir sey sevindiremez beni
Ey bütün çiçeklerimi tasiyan en güzel dal
Seninle bütün ülkeler bütün yokluklarini
Bir bitmisligi kaldirir gibi kaldiracak
Dünyada her seyin sarsildigi yerde bile
Bir senin basegmeyen yüceligin kalacak
Nice denizler vardir dalgalanmak ister de
Bir türlü kipirdatamaz dalgalarini
Nice rüzgârlar vardir esmek ister
Düser kalir bir yamacin üstüne
Sen gidilemeyen deniz esmeyen rüzgâr
Yesermeyen yaprak gelmeyen sonbahar
Yürünmeyen yol dik duramayan duvar
Olamayan kesinligisin dünyamizin
Ben senden bir umutsuzluk düslemem bosuna
Gerçek yüceligindir sarsar denizlerimi
Ne büyük bir aydinliksin ki varliginla
Bütün karanliklardan soydun gecelerimi
Köle Tahir'le Zühre'ye kardes olmadiklarini
Söyledikten sonra kosmus Sultan'a
Esikte yüz sürmüs
Uzanmis etek öpmüs
Buyruk verin boynum vurulsun demis
Çabuk benim gözlerimi oydurun
Oydurun da görmeyeyim bir daha
Iki kardesin birbiriyle sevistigini
Tahir Zühre'yle kardes degildir artik
Artik biri öbüründen ayrilacak dal degil
Biri yagmursa öbürü bulut artik
Biri kussa öbürü gök
Biri bir dünyanin bir yarisi
Öbürü öbür yarisi
Biri isiksa öbürü gün
Biri karsa öbürü kis
Sultan çilgina dönmüs bunu duyunca
Ben o Zühre'nin anasiysam demis
Eger Zühre kizimsa
Bu sevgi burada ikiye bölünür
Basi bir yanda olur gövdesi bir yanda
O gece o yumusak Padisah'i
Doldurdukça doldurmus Sultan
Zühre padisah kizidir
Vezir ogluna yarasmaz demis
Ya demis hiç kalir geriye bu sevgiden
Ya da ben bu sevgiyi elimle bogarim
Sen ne yapacaksan yap
Göster babaligini
Padisah sevginin zincire vurulamayacagini
Bile bile Sultan öyle istedi diye
Zühre'yi sarayda bir odaya kapattirmis
Tahir'i kovmus saraydan
Sevgi denen sey büyüktür
Odalara saraylara konaklara sigmaz
Sevgi bir kustur
Evcillesemeyen bir kus
O kus kafeste durmaz
Sevgi denen sey yücedir
Onuruna yediremez sönmeyi
Sevgi denen sey kendini horlamaz
Benimsemez yolundan dönmeyi
Sevgi denen sey sonsuzdur
Ne zaman tanir kendine ne de yer
Kendini hiçbir seyde sinirlamaz
Sevgi denen sey sevgisizden korkmaz
Direnir
Dogru sayar kendini tek yücelik bilmeyi
Zühre kapatilmaya giderken demis ki kendi kendineNasil bir agaç köksüz yasamazsa
Zühre de Tahir'siz yasamayacaktir
Zühre'nin Tahir'i sevdigi sevgi büyüktür
Sizin dar odalariniza sigmayacaktir
Tasacak görürsünüz dag bayir dinlemeyecek
Sel olup basacak bütün topraklari
Yikmayi varliginin tek ödevi bilecek
Bütün sevgisizlikleri ve bütün yalnizliklari
Kendisiyle çogaltacak çogalmak isteyeni
Çiçekten hali gibi örtecek daglari
Sulayacak köklerine siki siki tutunan
Agaç olmayi seven bütün agaçlari
Bütün küçük sevgileri utandiracak
Tek tek tutsak edecek sevgi korsanlarini
Kendini sonsuza dönük bir sevgi sananlari
Eksiksiz yansisinda kendine gösterecek
Sevgiyi bilmeyen için sevgi yaz rüzgâridir
Sabah baslar aksam bir baska yerde biter
Gerçek sevgi üstünde yasanan bir topraktir
Ya üstünde yasatir ya derinine çeker
(Ey kardesler
Size iyi bildiginiz
Ama her duyusta bir kere irkildiginiz
Bir gerçegi söyleyeyim
Dünyamizda yasayan insanlarin çogu
Yasamayi sevmiyor
Yasamak onlar için en kolayindan yürünüp
Tüketilmesi gereken bir zamandir yalnizca
Onlara göre yasamak bostur yalandir
Ve eger su kadarcik tadi varsa
O da maldadir padisah olmada sultan olmadadir
Boyun egmede boyun egdirmededir
Onlar için bir seyi sevmek
O seyi kendine alip saklamaktir
Vermek isteseler de veremezler
Yoktur verecekleri
Soluk soluga oradan oraya atarlar bedenlerini
Orada burada bos yere yorulurlar
Dizleri tutmaz gözleri görmez olunca da
Harcadik yasamimizi der dururlar
Ey kardesler
Üstünde yasadigimiz toprak
Onlardan çekti bütün çektigini
Biz sevmeyi bilenler de onlar yüzünden
Kapatilmis odalarda eridik
Ey kardesler
Basinizi agrittim
Bagislayin beni
Size bu konuda son bir sözüm olacak
Hep birlikte yasamayi sevelim
Bilelim ki yasam bir kisilik degildir
Ve bir kisilik olmayacaktir hiçbir zaman
Yasamak bir denizdir gözalabildigine
Biz onun sulari dalgalariyiz
Biz onun gemileri kaptanlariyiz
O vardir ve bizsiz de olabilir
Biz onsuz olmayalim
Basinizi agrittim
Bagislayin beni)
Köle kosup haberi yetistirmis Tahir'e
Demis ki sarayda bir odaya kapadilar sevgilini
Kök toprakta çürür gibi çürüsün diye
Orada kan döküyor yas yerine
Git ey Tahir zorla yollari
Kapilari zorla
Yoksa bir de bakarsin ki dügün dernek kurulmus
Komsu padisahin oglu koca olmus sevgiline
Duyunca Tahir ki canindan ayri tutmadigi
Zühre'si bir odaya kilitlidir
Gizlice saraya kosmus aksam
Zühre'nin adini alçak sesle ünleyerek
Dolasmis durmus sarayin dört yanini
Sonunda bir pencerede aydan parlak
Yüzü görünmüs Zühre'nin
Solgun yari aglamakli yari bitik
Ama birdenbire gelen bir sevinçle parlayan
Gözlerini dikmis Tahir'in gözlerine
Uzun uzun bakmis
Aldi Zühre
Kaçirma gözlerini gözlerimden
Bakisim bakislarina doysun
Belki son görüsümdür seni
Belki yakinda Zühre'siz olursun
O zaman bütün sularda bakislarimi
Ellerinle tutarcasina görebilmek için iyi bak bana
Dügümle bakisini bakisima
Gözlerim gözlerinde yok olmasin
Bastigin toprakta beni bil o zaman
Sana dünyayi gösteren güneste beni gör
Yüzüne vuran rüzgârda beni tani
Yagan yagmurda islan benimle
Ama sakin yok sayma Zühre'ni
Sakin gelmez bir yola gitti deme
Sonsuz ve eksiksiz senin olan seyi
Yoklugun derinliklerinden bekleme
De ki Zühre'm yüregimde isidir
Gözlerimde bakistir sudur denizlerimde
Baskalari öldürsün ama sen yasat beni
Ölüm adinda birini sevme benim yerime
Aldi Tahir
Sensizlikte bir gün bile sevindi mi ki
Tahir sen olmayinca sevinsin
Sensizlikte bir gün bile yasadi mi ki
Sen olmadigin zaman Tahir yasayabilsin
Can bedenden ayrilinca sürmez
Beden candan ayrilinca topraktir
Sunu bil ki sen yok oldugun günde
Artik bu dünyada Tahir olmayacaktir
Sevmeyi bilen ölmeyi de bilir
Ama yasamayi degismez ölüme
Sevgi ancak biz yasarken çiçeklenir
Sevgi denen sey ölümün neyine
Çikar at yasarligindan bütün ölümleri
Kendini bir günes kadar ölmez bil
Sen benim Zühre'msin yildizimsin
Çevir isiklarini gözlerime
Bana bak ki ben de görebileyim
Direneyim seninle yasamaya
Ölüm saçanlari alsin ***ürsün ölüm ,
Ne sana gelsin ölüm ne bana
Tahir'le Zühre'yi bir çali dibinde gözetleyen köle
Sicagi sicagina yetismis Sultan'a
Bütün kötüler gibi dupduru görünerek
Bulusmayi uzun uzun anlatmis
Sultan o gece gene zorlamis Padisah'i
Tahir denen nankör bir zindana
Kapatilmaz da sonunda direnip
Eger Zühre'yi kendine baglarsa
Bu sarayin alti üstüne gelir demis
Ortaligi elimle boyarim kana
Aklindan çikarma ki Padisah'im
Zühre Vezir'in ogluna varamaz
Benim aklim o sevgiyi anlamaz
Biliyorsun kizimiz
Komsu padisahin ogluna varacak
Ertesi gün atlilar elini kolunu baglayip Tahir'in
Uzak bir sehre ***ürüp bir kaleye kapamislar
Tahir orada acisini içmis yudum yudum
Sevdiginden saydigindan uzakta
Günler geçmis mevsimler degismis
Biçimden biçime girmis bulutlu gökler
Bir yil bir yili kovalamis
Ama her seven gibi o da
Söndürmemis bile bile yaktigi atesi
Tahir kapatilinca kaleye
Zühre'yi kapatildigi odadan çikarmislar
Sevgilisi zindanda yatan da mahpustadir
Ne gördügü maviye mavi demis Zühre'cik
Ne duydugu sese ses diyebilmis
Yalnizca bilmedigi uzaklardan
Tahir'ini her gün biraz daha beklemis
Her geçen kervandan sorarmis Zühre
Tahir' imin kaldigi sehre mi gidersiniz
Giderseniz kaleye de ugrar misiniz
Ugrarsaniz zindanciyi görür müsünüz
Görürseniz zindanciya der misiniz
Zindanci evet derse bu mektubu
Tahir'e verir misiniz
Bir bilsem ki yüregi sevinçtedir
Yasiyordur dingindir
Bir bilsem ki bugün de o benim Tahir'imdir
Kimsesizligim birden silinecek
Her geçen kervandan sorarmis Zühre
Tahir'imin kaldigi sehre mi gidersiniz
Kimi gitmem o sehre ben demis
Kimi gitsem de zindana ugramam
Ugrasam da zindanciyi bulamam
Zindanciyi bulsam da anlatamam
Günlerden bir gün bir kervanda bir keloglan
Almis Zühre'nin mektubunu koynuna koymus
Sen üzülme baci demis ben ne yapar yaparim
Veririm mektubunu Tahir'ine
Keloglan verdigi sözü tutmus
Araya araya kaleyi bulmus
Zindancibasiyla bir güzel konusmus
Bu dünyada sevgiye hançer vuran onmaz demis
Sevenleri koruyanin dünyasi cennet olur
Al zindanci bu mektubu Tahir'e ver
Ver ki
Ne orada sevdigi erim erim erisin
Ne burada Tahir yok olsun bir düs gibi
Keloglanin zindancibasiya
Zindancibasinin Tahir'e verdigi mektup der ki
Sabah uyanir baglarim bakisimi ufuklara
Aksamlar ufuklari yok edinceye kadar
Yollardan herkes gelir herkes geçer
Anladim yollar seni getirmeyecek bana
Saraylarin zindana dönebilecegini
Söylerlerdi de ben duymazdim
Sen buradayken zindan nedir bilmezdim
Yoklugun sensizligi ögretmektedir bana
Ne gündüzün gündüzlügü belli artik
Ne gecenin gece oldugu dogru
Genis bir kiraç toprak gibi uzuyor
Tahir'siz bir Zühre olmanin yolculugu
Kosup gelsem zindan kapilarina
Kara duvarlar göstermez yüzünü
Ölüm belki dindirirdi acimi
Ama tuttun yasakladin ölümü
Sevinmek neyin adidir çoktan unuttum
Bilmiyorum neye denir yüce neye denir güzel
Senden ötesi yokluktur benim tek varligimsin
Seni örten duvarlari yik da gel
Tahir'in yüksek sesle okudugu mektubu
Hücrenin kapisindan duyan zindancibasi
Demis zindancibasiysam ben
Açarim bu Tahir'e kapilari
Suramda bir yürek tasiyorsam
Eger ben zindancibasiysam ve insansam
iki cani ayiranla bir olmam
Sevgiye hançer çekmem
Suramda bir yürek tasiyorsam
Açarim bu Tahir'e kapilari
Gece yarisi açmis Tahir'in kapisini
Çabuk demis torbani bagla sopani al
Öbür yatanlara duyurmadan çik
Al bu ekmegi koy torbana
Yolun uzun olmasina uzun ama
Sevdigine giden bir sevgilisin
Yol engel olmaz sana
Tahir üç gün üç gece yol gitmis
Bir gün dogumunda varmis saraya
Kimseye görünmeden sokulmus
Zühre'nin penceresinin altina
Onun adini bir iki ünlemis
Zühre uyanmis çiglik çigliga
Aldi Tahir
Gene kapilar yolumu sana açti
Gene yollar beni getirdi sana
Yillar geçti neredeyse inanacaktim
Seni benden ayiran duvarlara
Yarattigina sasan yaratici gibi
Sevgimiz ürkütüyor yüregimi
Ellerin unuttuysa ellerimi
Çevir gözlerini bak bana
Senle olmak uzun bir bahçeydi
Her gün bir baska çiçekle degisirdi
Birdenbire üstüne çöken kati geceyi
Atabilirse çikacak sabaha
Nereden bulurlar bu kadar karanligi da
Durup duran gündüzü gece yapabilirler
Umurumuzda olmayan canavar bir korkuyu
Getirip kapimiza baglayabilirler
Kötü dedigin böyledir esmekle kalmaz
Bir sevinci aldi mi sonuna kadar yikar
Bana öyle geliyor ki bu isin sonu kötü
Beni senin topragindan kaldirip atacaklar
Aldi Zühre
Belki gündüzler olacak gene gecelerden
Sonra bahar gülleri gibi çiçeklenen
Belki inancimizdan da genis yerlerden
Gelebilecek inançsizlik korsanlari
Belki gene mevsimler eskisi gibi degisir
Belki çirkin bütünüyle kopamaz güzelden
Belki güzel yeni bir düzende bulurken kendini
Yeni biçimlerde dogar yeni bir çirkinlikten
Bütün bunlar bir yanlizligi yaratmaya yetmeyecek
Hiçbir durup kalmaya inanmayan yüregimde
Ben iyi biliyorum
Denizken çöl olmus olmayacagim sende
Bir inerek bir yükselerek geçecek
Belki hiç raslanmamis topraklardan topraklara
Ama sende kaynayan sular yerlesmeyecek
Kupkuru bir vadide yalnizlik yatagina
Yalnizlik düsmandir kendine
Kendini kendinde her gün çarmiha gerer
Senle olmak sonsuz bir barisin adidir
Her gün yeni bir çig olur sonsuz çogalmak ister
Köle bu yeni bulusmayi da duyurmus Sultan'a
Sultan da Padisah'a duyurmus
Padisah buyurmus adamlarina
Tahir'i simdi yakalayacaksiniz
Tutup bu iyilik bilmezi
Nehire atacaksiniz
Bize ettigi oyunu sulara da etsin edebilirse
Kendini acindirabilir
Sulara söz geçirebilirse
Geçirsin bakalim
Tahir son sözünü söyleyip Zühre'ye
Gözünden son damla yasi dökerken
Zühre son sözünü söyleyip Tahir'e
Gözünden son damla yasi dökerken
Tahir'i kiskivrak yakalamislar
***ürüp sulara birakmislar
Her dalga ayri bir yere itmis onu
Onu sular ***ürüp uzak bir kiyiya birakmis
Kiyida selam verip dogan güne
Gene yorgun ama gene dirençli
Geceleri gündüze
Gündüzleri geceye bagladikça baglamis
Saraya gelmis ki ne görsün
Kurulmus dügün dernek
Zühre iki gözü iki çesme
Gitmeye hazirlanmis
Tahir sessizce karismis dügün kalabaligina
Bu benim son savasimdir demis
Dügün günlerce sürmüs
Tahir günlerce sagi solu kollamis
Tam gelin alayi yola düzülürken
Zühre görmüs ki Tahir oradadir
Bir yagiz atin üstünde hazir
Kimse ne oldugunu anlayamadan
Bakmislar ki Tahir almis gidiyor Zühre'yi
Padisah'in adamlari ok gibi firlamis
Yakalamislar ikisini de
Çalgilar çalinsin demis Padisah
Dügün alayi birazdan çikacak yola
Zühre'yi alin ***ürün
Tahir'i de benim karsima getirin
Tahir'e demis ki Padisah
Ölümün esigindesin
Bir adim daha atarsan içindesin
Kurtulmak için bir yolun var
Üç siir söyle bana
Üçünde de Zühre'nin adi geçmesin
Öyle olursa birakirim seni
Çeker buradan gidersin
Yoksa boynunu vurdururum
Can verirsin Zühre'yi almak yerine
Aldi Tahir
(Bu birinci siirdir)
Ne zaman gün dogsa safak sökse
Artik acilar içinde dogacaktir
Aksamlar yorgun düze indiginde
Gün acilarla yok olacaktir
Bir su bir yol tutar yüceden engine
Enginden yüceye akmaz sular
Su yolunu yüceye degisseniz
Su gene yüceden engine akar
Bir su akisi gibi iyiydi
Çarpti nice daglara nice kayalara
Su akmaktan yorgun düstü
Dagilinca içildi topraklara
O su eger su diyorsa adina
Gene bulut olur yagmura döner
Gene yagar dag doruklarina
Gene yüceden engine yönelir
Su ya sudur ya da su degildir
Suysa akmaktan kalmaz bir kiyida
Kimse kendi yataginda akmayi bileni
Kapayamaz durgunlugun karanlik kuyusuna
Aldi Tahir
(Bu ikinci siirdir)
Sabah vakitlerinin söylettigi bülbül
Konus benim için anlat benim için
Sen ki her söyleyenin dilinden bilirsin
Söyle nerede kaldi sevdigim gül
Acilarda eridi mi söndü mü umutsuzlukta
Kendini yasarliginda var saymiyor mu
Yoksa yildi mi direnmekten
Artik benim dilimden artik anlamiyor mu
Bir kaleydi de yikildi mi
Onu tutan topraklarin üstüne
Yoksa ona edilenden korktu mu
Kaçacak yer mi ariyor kendine
Umutsuzla umudu mu bosladi
Sevmeyenle ögrendi mi sevmemeyi
Yoksa durup dururken yeg mi tuttu
Inanmak yerine inanmamayi
Döküldü mü bütün yapraklari da artik
Gül olmayi birakti mi kendinden
Bikti mi usandi mi ezildi mi
Kus daldan kaçar gibi kaçti mi artik benden
Aldi Tahir
(Bu üçüncü siirdir)
O yükseklerimde yaylamdi benim
Enginlerimde yayilan ovamdi
Ben bir evdim onu barindirirdim
O gidince kapilarim kapandi
Deprem gelsin yiksin beni sel alsin
Tas tas üstüne kalmasin bende
Varsin bir yoklukta beklesin
Onun yoluna direnen gölgem de
Bir kaleyim yikilmis olayim
Dikildigim topraklarin üstüne
Gözlerim sönsün görmeyeyim
Ellerin baktigini ay yüzlüme
Bir avuç kül olsam yarisi ondan
Yarisi bendendir kül olusumun
Bir gün bir agaç olup yerde bitsem
Dallar benim yapraklar onundur
Artik sözümü bitireyim
O benim hem gündüzüm hem gecemdir
Adini sorarsaniz söyleyeyim
O benim düyada tek ZÜHRE'mdir
Der demez çelik kiliç inmis
Zühre'yi anan Tahir'in boynuna
Adamlar ölü Tahir'i çikarmislar
Zühre görsün diye sarayin avlusuna
Zühre bir simsek gibi firlamis yerinden
Tahir'in üstüne yigilip kalmis
Onlarin bu son bulusma yerinde
Simdi iki kisilik bir mezar varmis
Üstünde kendi kendine bir agaç bitmis yemyesil
Her sabah ve her aksam iki çiçek açarmis
Zühre diye yanar dururmus biri
Biri Tahir diye diye aglarmis